Pandemi Sürecinin Eczacıları Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve Başa Çıkma Teknikleri

Her  anlamda oldukça zorlu bir seneyi geride bırakmak üzereyiz. 2020’nin getirdikleri; dil, ırk, din farketmeden hemen herkesi etkileyen bir salgın. Bu salgın nedeniyle yaşam standartlarımız, hayat tarzımız ve günlük rutinlerimizde meydana gelen zorunlu değişiklikler, evlerimizde, kendimizle ve/veya aile bireylerimizle geçirdiğimiz uzunca sürelerde yaptığımız gözlemler ve edindiğimiz bilgiler, inandığımız birçok şeyi sorgulamamıza ve belki de birçok açıdan farklı gelecekler düşünmemize yol açtı. Çok uzun bir süre belirsiz bir durum içerisinde kaldığımız bu dönemde hepimiz kaygı ve stresle nasıl başa çıkmamız gerektiğiyle ilgili bir çok şey yapmaya okumaya ve kafamızı dağıtmaya çalıştık. İş yerlerini kapatmak zorunda kalanlar, çalışma düzenini sosyal ağlara yönlendirmeye çalışanlar, hala açık bir şekilde devam etmek zorunda kalanlar oldu. Herkesin başa çıkmaya çalıştığı şey farklı durumlardı.


Peki sağlık sektörüyle paralel ilerleyen eczacılar bu dönemde nelerle karşıtılar?


Eczacılar ilaç ve maske temini sırasında salgınla mücadele anlamında ilk başvurulan kişilerden olmuşlardır. Bu, halk arasında güven kazanmalarını ve halkın moralini normal seviyede tutmalarını sağladı. Eczanelerde, hastalara sağlık, beslenme, hijyen ve sosyal yaşamla ilgili bilgilendirme ve uyarılar yapılmıştır. Gerek maskelerin doğru kullanımı gerek el dezenfektanının aşırı kullanımına bağlı, olası dermatolojik problemler konusunda hastalar bilgilendirdiler. Hatta yoğunluğu azaltmak adına nöbetçi eczane sayısı artırılmış ve çalışma saatleri de azaltılmış. Bu da daha çok nöbet tutma durumlarını ortaya çıkarmıştır.

Eczanelerde alınan önlemler ise, Eczane bankoları ile hastalar arasında 1.5-2.0 metrelik mesafe oluşturan bariyerler konulmuş, eczane büyüklüğüne göre aynı anda içeriye alınacak hasta sayıları sınırlandırılmış. Eczaneler kimi zaman belediyenin kimi zaman da kendi imkanlarıyla dezenfekte edilmiş, bu da maddi durumdan onları etkilemiştir. Aslında maddi duruma bakıldığında, yoğunluğun oluşturulmaması adına nöbetçi eczane sayısının artırılması, kağıt reçetenin kullanımının azaltılması eczaneleri maddi yönden etkilemiş. Sağlık Bakanlığı tarafından eczacıların eczanelerde dezenfektan yapıp hastalarına sunmalarına karar verilmesi neticesinde dezenfektan fiyatlarında önemli bir gerileme olmuştur. Bu durum eczacının mesleki bilgisinin ne kadar değerli olduğunu ve gerektiğinde olağanüstü dönemlerde kritik roller alabilmesinin önemini tekrar ortaya koymuştur.

Eczacıları bu dönemde sadece kendi yerlerinde değil bir çok TV kanallarında, gazete, ve dergilerde, internet sitelerinde gördük hemen hemen sosyal medyanın her noktasında var olmaya başladıklarını söyleyebiliriz. Eczacılık Fakülteleri öğretim üyeleri ve eczacı meslek örgütlerinin temsilcileri sosyal medya ağlarını kullanarak halkımıza pandemi ile mücadelede bilimsel ve en doğru bilgileri aktarmışlar ve Sağlık Bakanlığı’na destek vermişlerdir. 27.000 eczane ve 80.000 civarında yardımcı personeli ile eczaneler pandemi süresince kesintisiz hizmet veren nadir yerlerden biridir ve yoğun nöbet dönemleri geçirerek ilaç hizmetinin sorunsuz şekilde sürdürülmesini sağlamışlardır. Maske dağıtımında eczacılardan kaynaklanmayan ve organizasyona bağlı bazı eksiklikler zaman zaman eczacılar ile vatandaşı karşı karşıya getirmiş olsa da eczane eczacıları hiçbir maddi karşılık beklemeden devletimiz tarafından bu olağanüstü dönemde kendilerine verilen kamu görevini yerine getirerek, maskelerin ücretsiz dağıtımını özveriyle yapmış.

Yaşanılan bu süreç psikolojik olarak eczacıların yaşam kalitesini değiştirdi mi?


“En riskli mesleklerden birisini yapıyordum ve sevdiklerime virüsü taşıma riskim çok yüksekti”

Eczacılarla yapılan araştırmalarda karşılaştığımız bir eczacının pandemi sürecindeki sözleriydi bu. Eczacıların sokak kısıtlamalarından muaf olup çalışıyor olmaları aileleriyle geçirdikleri zamanı da sınırlandırmıştı. Çocuklarına sarılıp yakın temasta bulunamamaları, ev içinde de sosyal mesafeye uymak durumunda olmaları onları bir çok anlamda etkiledi. Tıpkı sağlık çalışanları gibi eve gelip direkt temizlenmek durumunda kaldılar. Eczacıların izinlerinin kısıtlı olması çocuklarının evde yalnız kalmalarına da sebep olmuştur. Hem yalnız kalmaları hem de ebeveynlerinin onlarla yeterince ilgilenememesi ve evde olmalarına rağmen de yakınlaşamamaları onları zorlamıştır. “Her ne kadar eczacı da olsam, toplum sağlığına hizmet etsem de ben de bir anneydim” demiş bir eczacı anne. Bir başka eczacı, “Bir yandan çalışanlarımı motive ederken bir yandan da kendimi moral olarak güçlü kılmaya çalışıyordum” diyerek bu pandemi sürecinin hem çalışma ortamında hem aile ortamında hem de kendi psikolojilerinin ne kadar olumsuz etkilediğini söylemektedir.

Stres, kaygı, korku gibi yoğun duyguların olduğu bir dönemdeyiz ve bu olağanüstü durumda verdiğimiz normal tepkiler zaman zaman bizi yıpratıp yoracaktır. Kötü duyguları kabul edip, onunla bir süre kalmak kolay kabullenebildiğimiz bir durum değildir. Kötü duygulardan kurtulup iyileri hissetmek için sabırsızlanıyor ve belki de o noktada yanlışlarla karşılaşıyoruz. Hayatın her noktasında mutlu hissedemeyiz. Zaman zaman depresif, üzgün, kaygılı hissedilebilir ve ne yapıcağımızı bilemeyebiliriz bu hayatın içerisindeki çok normal bir döngüdür.

Çaresiz hissettiğimiz anlar gelecektir, bu durumlarda neler yapabiliriz ?

Olumsuz Duyguları Kabul Etmek

Günlük hayatımızda bizi huzursuz eden bir çok etkenle başa çıkmamız gerekebilir. Kimi zaman bu faktörleri önlemek ve onlardan kaçınmak mümkün olsa da zaman zaman bizim kontrolümüz dışında olan sebeplerden dolayı kendimizi çaresiz hissedebiliriz.

Böyle durumlarda ise genellikle “savaş ya da kaç” olarak bilinen fizyolojik tepki devreye girer. Ya kendimizi huzursuzluğun kaynağı olan ortamdan çıkarmak isteriz ya da kalarak, huzursuzluğun kaynağı olan kişi veya kişilerle çekişmeli bir sürece gireriz.

Buna alternatif olarak yaşadığımız bu kaygının normalliğini kendimize hatırlatmak etkili bir yöntem olacaktır. Kaygı bizim belli oranda var olmasını istediğimiz bir duygudur. Çünkü tam tersine olağanüstü bir durum karşısında kaygılanmıyor olmak normaldir diyemeyiz.

Şuan geçirdiğimiz bu dönemde kendim için, ailem için, sevdiklerim için kaygılanıyor olmam normal. Bunun, hayatımı, keyif aldığım şeyleri, ele geçirmesine izin vermeyeceğim. Bir süreçten geçiyorum ve bu süreçte kaygı bana eşlik ediyor.” ve benzeri bir çok telkin cümlesi basit gelse de bize uzun vadede iyi gelecektir.

Bağ Kurmak

Değer verdiğimiz kişilerle, değer gördüğümüz kişilerle, çevremizdeki hayat dışında, doğayla, hayvanlarla; kopan, zayıflayan, yenilenmeye ihtiyaç duyan bağlarımızı fark etmek ve onları yeniden kurma, güçlendirmek için adım atmak, bize kendimizi muhakkak ki daha iyi hissettirecektir. Bunun için belki bir sokak hayvanı sahiplenebiliriz, bunu yapma durumumuz yoksa sokak hayvanlarını beslemek üç beş dakika onlarla vakit geçirmek, belki biraz sevmek yaşadığımız stresli zamanlara anlık iyilikler katacaktır.

Kendinize Yönlendirici Sorular Sormak

– Uzun süredir konuşmadığın, zaman zaman aklına gelen ama aramayı ertelediğin birileri var mı? Onu aramak için doğru zaman şu an belki de. Aklından geçen her şey değerli ve önemli onu değerlendir.

 – Her zor anında yanında olan, aradığında koşarak gelecek o bir kaç kişiye nasıl teşekkür etmek istersin? Düşün.

 – Her gün mesajlaştığın bir arkadaşına mektup yazmayı dene. Söylediklerin, paylaşmak istediklerin, yazım şeklin mektuplaşmaya geçince nasıl değişiyor? Soyut düşüncelerimizi, somutlaştırmak onları daha anlamlı ve değerli kılacaktır.

 Mindfullness – Farkındalık Anları Yaşa

-Günün en az bir öğününü, farkındalığın yüksek bir şekilde yemeye çalışmak. Mindfullness dediğimiz bu teknik hayatın en alanında stresle başa çıkmak için en etkili yöntemlerden biri. Örneğin; Elinize bir elma alın, elmanın kabuğunun size hissettirdiklerine odaklanın, pürüzsüz mü elinize gelen noktalar var mı? Isırdığınız anda dişlerinize değen kısmı, ağzınızda bıraktığı ıslaklığı hissedin, yavaş yavaş, birçok kez çiğneyerek, tüm aromaların farkına varmaya çalışın, bu elmanın size ulaşana kadar hangi aşamalardan geçtiğini hayal etmeyi deneyin.

 – Eğer bir evcil hayvanınız varsa, ona sarılın ve varlığı için teşekkür edin. Eğer bir evcil hayvanınız yoksa, bir kap su ve/veya yemek alın ve evinizin yakınındaki sokak hayvanlarına götürün. İzin verirlerse, onları sevin.

– Eğer mümkünse, toprakla haşır neşir olun. Eğer imkanlarınız buna el vermiyorsa, minicik bir saksı bitkisi edinip, ona büyümesi için ideal koşulları yaratarak, bakmayı deneyebilirsiniz. Gelişimin ve dönüşümün büğücü çok etkileyeci olucaktır.

 – Evinizin dışında, 10 dakika boyunca rahatsız edilmeden, sessizce oturabileceğin bir yer belirleyin kendinize. Burası bir park, apartmanının önündeki bir sandalye, trafiği yoğun bir sokağın köşesindeki bir bank olabilir, sizin belirleyeceğiniz özel bir yer. Oraya gittiğinizde mümkünse gözlerinizi kapatın, değilse bakışlarınızı yumuşatın ve sadece etrafınınızdaki seslere odaklanın. Sadece “dinleyin” ve “fark edin”.

Ailelerimizle kısıtlı ve uzaktan vakit geçirmek durumunda kaldığınız bu süreçte geçirdiğiniz zamanın en kaliteli şekilde değerlendirmek ve onlara ayırdığınız vakit dışında kendimiz için de bir şeyler yapmak bize iyi gelecektir ve kendimizi iyi hissettiğimiz noktada da onlara iyi gelmeye başlayacağız. Evinizde kendinize özel bir alan yaratıp bu anı sadece kendiniz için değerlendirmeye çalışın. Tüm günün yorgunluğunu, şahit olduğunuz olumsuzlukları bir kenara bırakıp, yapmaktan en hoşlandığını şeyi yapın. Sizi sizden daha iyi kimse tanıyamaz. Kitap okumak, film izlemek, arkadaşlarla keyifli bir sohbet, spor yapmak en doğru ve iyi gelecek seçeneği siz biliyorsunuz. Hadi onu yapın.


Uzman Klinik Psikolog
Müleyke Akkaya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir